Yurt dışı seyahatimiz belli olunca haliyle ilk sorduğum soru Tuna’ya Pasaport gerekiyor mu oldu:) 2012 yılına kadar bebekler annelerinin pasaportunun üzerine işlenebiliyor iken yeni bir yasa ile bu işlem ortadan kalkmış. Peki nasıl bir süreç gelmiş? İşte bu sorunun cevabını bizzat yaşayıp öğrendik.

İlk işimiz vesikalık fotoğraf çektirtmek oldu. 4 aylık bebeğin ne fotoğrafı demeyin, baya baya biyometrik fotoğraf istiyorlar pasaport için. Daha ilk adımda söylenmeye başladım tabi ki. Bu çocuk daha oturmuyor ki, flaş patlaması sakıncalı değil mi, sabit bir noktaya nasıl bakacak derken  fotoğrafçıdan içeri girdik 🙂 Düşündüğüm kadar ürkütücü bir tablo değildi açıkçası. Fotoğrafı çeken kişi işine oldukça hakimdi ve Tuna’yı yandan tutarak sadece iki kere flaş patlatarak harika bir vesikalığını çekti .

Fotoğraf kısmı tamamlandığına göre ikinci adımımız Ziraat bankasına yatacak olan harç. Yaklaşık olarak 600 TL civarında bir para yatırıyorsunuz, bu meblağ normalde 10 senelik pasaport ücreti ancak çocuklar söz konusu olunca 5 sene geçerliymiş. Sonra tekrar yenilenecekmiş. Ben tabi yine söyleniyorum 🙂

Devlete ödeyeceğimiz para kısmı tamam, şimdi sıra işin en eğlenceli bölümüne geldi. Emniyet Müdürlüğü randevumuz. Öyle elini koluna sallayarak gidemiyorsun emniyete. Öncelikle hem anne hem baba birlikte gidecek, ama tabi o da yeterli değil, illa bebekte yanınızda olacak. Baba çalışıyor mu, müsait olur mu, ufacık bebeği görüp ne yapacaksınız parmak izi mi alacaksınız gibi sorular aklımdan geçerken bir kez daha söyleniyorum 🙂 Aradık, uygun bir saat aldık ve Emniyete (Beşiktaş) gittik. Bu kısımda tek söylendiğim Emniyetin içerisinde asansör olmamasıydı, bebek arabasını kollara kuvvet taşımak zorunda kalıyorsunuz. İşimizi hızlıca hallettiler ve 3 gün sonra pasaportun geleceğini söylediler ve dedikleri gibi de oldu 🙂

Pasaport

Pasaport süreci sağlıklı bir şekilde tamamlandı, peki bu kadar mı? Tabi ki hayır 🙂 daha vize süreci var.

İlk yurt dışı seyahatimizi Almanya’ya yapmaya planladığımız için Tuna’ya Schengen vizesi almak gerekiyordu. İlk aklıma gelen, mantığıma yatan ve kısa bir süre mutlu olmamı sağlayan benim ve eşimin vizesi olmasıydı. Kendimce bizim vizemiz var, hemen vize verirler, evrak bile istemezler tadında kısa süreli bir sevinç yaşadıktan sonra gerçeklerle yüzleşmek biraz acı oldu. Kendim için hazırladığım evraklardan daha fazla evrak hazırladım, başvuru formu doldurulması gereken en basit evrak kaldı onca evrakın içerisinde. O an acaba gitmesek mi biz diye aklımdan geçirdim. Ama yılmadan, pes etmeden tüm hazırlıkları yapmaya başladım. Tüm evraklar tamamlandı. (ebeveynlerden birisinin evrakları hazırlaması yeterli). Hangi ebeveyn’in vizesi daha uzun ise onun baz alınması önemli çünkü bebeğin vizesini ona göre veriyorlar 🙂 tabi bu konuları şans eseri öğreniyorsunuz.  Schengen için Almanya’dan başvurulacaksa “idata” diye aracı bir kurum var ve bütün evrak kontrolünü bu kurum yapıyor. Rahat halledelim diye VIP bölümünden randevumuzu aldık ve tüm evraklarımızı teslim ettik. 4 gün sonra elimizde olur düşüncesiyle konaklayacağımız otelleri, bağlantı uçuşlarını ayarladık ve başladık beklemeye. 4 gün geçti hatta 5. gün bile bitti, eyvah yetişmeyecek herhalde diye stres olmaya başladık. Tam eşim bizim için yapmış olduğu rezervasyonları değiştirmeye başlamıştı ki vize geldi. O kadar çok söylendik ki sayısını bile hatırlamıyorum. Bir ülkeye turistik amaçlı seyahat etmek bu kadar meşakkatli olmak zorunda mı? İnsanların sabrını bu kadar zorlamanın bir anlamı var mı? İnsanları daha az prosedüre boğarak stressiz bir şekilde işlerini halletmelerini sağlamak imkansız mı acaba?

Neyse ki motivasyonu yüksek olan bir çiftiz ve tüm olumsuzlukları geride bırakarak valizlerimizi hazırladık ve düştük yollara…

photo 2

Dilara