Birçoğumuz bu kelimeyi az veya çok kullanırız. Benim ise profesyonel olarak üzerine uzmanlaşmaya çalıştığım ve öğrendikçe daha da çok araştırdığım bir konu haline geldi. Türkiye’de ne yazık ki tam olarak ne anlama geldiğini bildiğimizi düşünmüyorum ve önümüzde o kadar uzun bir yol var ki o günleri görebilir miyiz diye soruyorum kendime…

sustainable-world-in-our-hands-1

Sürdürülebilirlik, daimi olma yeteneği olarak adlandırılabilir. Peki nedir bu daimi olma? En basit hali ile şu şekilde açıklanabilir, konu her ne olursa olsun onun anlık veya tek seferlik olmaması. Örnekleyerek gidecek olursam çevre konusunu ele alalım. Hatta daha da spesifik olalım ve çöp konusunu ele alalım. Çevre konusunu seçmemin en önemli sebebi sürdürülebilirlik kavramının ilk olarak bu konu kapsamında insanların hayatına girmesinden kaynaklanıyor. Evet konumuz çöp, çevre kirliliğine neden olan ve bizim yaşamımızı tehdit edecek olan önemli ve dünyada ki bir çok otorite tarafından önceliklendirilmiş bir konu. Türklerin çöp atma alışkanlığı oldukça basit. Bu satırları yazarken bile çok üzülüyorum ama gerçekten alışkanlığımız oldukça basit olmakla birlikte bilinçsiz. Ne yapıyoruz dersiniz? Bir çöp torbasına veya kovasına cam, kağıt, yiyecek, ilaç, plastik, pil… artık çöp olarak adlandırdığımız ne varsa dolduruyoruz. Sonra kapının önüne koyuyoruz apartman görevlisi gelip alıyor, hooop kurtulduk. Evin dışına çıktı ya artık benim sorunum değil. Yok güzel kardeşim o iş öyle değil işte. Sen o hareketi yaparak yaşadığın çevreye bomba atıyorsun… Hani çocuğum iyi koşullarda yaşasın diye sabahtan akşama kadar didinip duruyorsun ya işte bir 50 – 100 yıl sonra eğer bu hızla gidersen yaşayabileceği temiz bir dünya kalmayacak, hele de sözde bizim gibi gelişmekte olan Ülkelerde hiç şansı yok.

Ne yapacağız peki? Hazırsan duymaya özet olarak yazayım. Dünya’da başlayan bir akım var. Çoktan var da hadi biz yeni keşfediyoruz diyelim.  Bu akıma 3R’s diyoruz. Reduce (azalt), Reuse (tekrar kullan), Recycle (geri dönüştür).

Reduce yani azaltmak, öncelikle ne alıyorsak gerçekten ihtiyacımız var mı sorusunu sorarak başlamamız gerekiyor. Eğer kendini çok kolay ikna ediyorsan seninle yaşayan birine danış ve eğer almasan da ölmez isen, alma. 100 çift ayakkabın varsa 101’i alma. Ama bazen canımız sıkkın oluyor veya çok stresli oluyoruz ve hal öyleyken en belirgin yaptığımız bazı hareketler var. Yemek yemek, alış veriş yapmak, spor yapmak (ender tabi), birine anlatmak, ağlamak, kavga etmek… farkındaysan hemen hemen hepsi spor dışında biraz daha tüketmek eğiliminde. Birine anlatmak tükenmenin neresin de diye mi soruyorsun. Basit, zamanı gereksizce tüketiyorsun, hadi kendi zamanına acımıyorsun ya karşıdakinin zamanı. Çok mu canın sıkkın arkadaşım kendini alış verişe verme çünkü zarar vermeye devam ediyorsun. Git bir hobi bul belki sonrasında hobinden para kazanırsın. Bir sonraki nesillere biraz faydan dokunsun… Az tüket…

Reuse yani tekrar kullanmak, kırılan, yırtılan, bozulan eşyaların mı var genelde ilk yapılan hareket atmak yönünde, acaba farklı bir şekilde kullanılabilir mi diye sormuyoruz bile. Hemen elimizden çıkarıp yenisini yerine koyuyoruz. Yine tüketiyor, yine yok ediyoruz. Çocuk yetiştirirken özellikle bunu çok yapıyoruz. İnanılmaz bir hızla büyüyorlar ve bir aldığımız 2-3 ay içinde artık olmuyor. Mesela ben Tuna için ayakları bağlanabilir bir mont tulum almıştım. O kadar da severek aldım ki ama Tuna yürüyünce ne oldu, çocuk ayakları kapalı nasıl yürüyecek? Tabi hemen ayakları açık bir tane alınır düşüncesi beliriyor dimi… yok işte o düşünce belirmesin.. Onun yerine bir terziye gidilsin ve ayak kısımları açılsın…  Güzelim tulum mont niye aynı işlevi görecek başka bir tane daha alınsın ki… Yani kısacası aynı amaç için kullanacağın bir eşyayı ufak değişiklikler ile tekrar kullanabiliyorsan şahane, o yolu seçmek ve az tüketmek gerek…

Recycle yani geri dönüşüm. Bu konuda o kadar gerideyiz ki ve bu o kadar üzücü ki… Geri dönüşüm mü o ne diyen insanlarımız oldukça fazla. En büyük zararları ise işte bunu bilmemekle gerçekleştiriyoruz. Ben de bunca zaman doğaya verdiğim zarar için hayıflanıyorum. Çöpe attığımız ürünler ile (cam, plastik, kağıt… ) doğa verdiğimiz zararın bedelini bir gün çok ağır ödeyeceğiz. Bu ürünlerin hepsini ayrıştırabilir ve geri dönüşüme kazandırabiliriz. Örneğin İspanya’da bir firma denizden çıkardıkları araba lastiklerini geri dönüşüme kazandırıp flip flop terlik üretiyor ve bunu satarak para kazanıyor. Üstelik sadece flip flop terlik değil mont, tshirt gibi bir sürü ürün üretiyorlar. Firmanın adı Ecolf. Takdir edilesi… Bir diğer örnek İsviçre, adamlar kendi çöplerini ayrıştırıp geri dönüşüme kazandırıyor ve sonra geri dönüştürdükleri ile elektrik üretiyor. Hatta bir seviye daha üstüne çıkıp diğer ülkelerin çöplerini de satın alıyorlar onları da elektriğe dönüştürüp az gelişmiş ülkelere ciddi paralara satıyorlar. İşte sürdürülebilirliğin son noktası. Çöpü enerjiye dönüştürüp sonra da bu eylemden para kazanıp ekonomiyi kalkındırmak ve tabi ki kendi halkına daha iyi hayat şartları sunmak…

Evet şimdi kendi evlerimize bakalım. Hangimiz geri dönüşüme destek veriyoruz. Hangimiz az bir doğrulup bu geri dönüşüm noktaları nerede varmış diye bakıyoruz… En azında bunu yapabiliriz. Tamam bir davranışı değiştirmek zor ama en azından deneyebiliriz. Hemen hemen her belediye geri dönüşüm noktaları belirledi. Camı, plastiği, kağıdı, pili, ilacı ayrıştırsak da oralara atsak biraz daha az zarar versek nasıl olur.

Ben bir çocuk yetiştiriyorum, mükemmel bir anne olma iddiam yok hatta ben de bazı alışkanlıklarımı öğrendikçe verdiği zararları değiştirmeye çalışıyorum ama ağaç yaşken eğilir, daha çocuk yaşta bunları öğrenirse belki dünyaya daha faydalı bir insan olur.

Sevgiyle kalın

Dilara