Günümüzde neredeyse her şey için mücadele etmek zorundayız. Para kazanmak için, ev, araba almak için, çocuklarımıza iyi eğitim verebilmek için, çalışabilmek için, arkadaşlarımızla ilişkilerimizi koruyabilmek için, kendi işimiz varsa onu büyütebilmek için, kurumsal bir firmada çalışıyorsak orada devam edebilmek için…kısacası yaşayabilmek için sürekli bir mücadele içindeyiz. Beklentilerimiz olmayınca da ya suçu başkasına atıyoruz, ya kendimizi bunalıma sokuyoruz ya örgütlüyoruz ya da kabullenip sabrediyoruz veya mücadeleyi bırakıyoruz. Bence en bilinmezi ise sabır. Çünkü kimse sınırını bile tahmin edemez.
Şubat ayında sosyal medya üzerinden başlayan bir aktiviteye katıldım. Arkadaşlarımdan biri duvarında kendi sosyal medya ağında yer alan bir arkadaşı için Kitap bağışı istiyordu. İşin özü tanımadığın birine 1 kitap gönderiyorsun ve sonrasında aynı içeriği sen kendi sosyal medya hesabında paylaşıyorsun ve katılmak isteyen arkadaşlarının ağında bulunan kişiler (evet diyen kişiler) sana kitap göndermeye başlıyor. Son dönemde iyi ki katılmışım dediğim muhteşem bir etkinlik oldu. Şu anda kütüphanemde 12 tane yeni kitap var, kısacası mini bir kütüphanem oldu. Kitapları tek tek okumaya başladım bile…
Açıkçası şanslı olduğumu söylemeliyim, çünkü gelen kitapların hiç birini okumamıştım ve hatta alacağım kitaplar listemde olan kitaplar bile geldi. Nasıl kitaplar mı var? Neler yok ki 🙂 Paulo Coelho’nun Casus’u, Judith Malika Liberman’ın Masal Terapi’si, Livaneli’nin Huzursuzluk kitabı, Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u, John Verdon’un Kurt Gölü, Joan Didion’un Mavi Geceler kitabına kadar birbirinden farklı muhteşem kitaplar. Bu kitapların arasında 1 günde yarıladığım ve beni oldukça etkileyen Mavi Geceler Kitabı oldu. Henüz kitabı bitirmedim ama gerçek bir yaşam hikayesi ve iç hesaplaşma bu kadar samimi bir şekilde anlatılabilir.
Epeydir yazamıyorum ancak bugün karar verdim, beni mutlu eden şeyleri daha fazla yapmak için çabalayacağım.
Son dönemlerde etrafıma bakıyorum. Belki yanlış hissediyorum ama mutsuz gibiyiz veya kendimizi mutsuz etmek için mutlaka bir sebep buluyoruz. Ben günümü, haftalarımı, aylarımı, yıllarımı nasıl geçiriyorum diye bir kaç haftadır kendimi izliyor ve düşünüyorum. Yakın gelecekten başlayacağım. Pazartesi-Cuma malum iş nedeni ile sabah 8.45 evden çıkış 9.30 gibi iş başı, 12’ye kadar çalıştıktan sonra ya hızlı bir yemek veya 1 saat öğle yemeği arasında salata ile geçiştirilen öğünler, 13.00 tekrar iş başı ve 19.30 iyi ihtimalle eve varış. Yani günlük yaklaşık 8-9 saat iş yerinde geçiyor. Eve varınca yemek 1 saat, 2-3 saat Tuna ile birlikte vakit geçirmek, Tuna’nın uyuması ile birlikte kendine ayırabileceğin 1 veya 2 saat ve 1.00 gibi uyuma. Haftanın 5 günü bu şekilde geçiyor. Daha ne istenir dimi gayet temiz… Bence de, tabi her şey planladığınız gibi giderse. Hafta sonlarını ailenize, arkadaşlarınıza, akrabalarınıza ayırabiliyorsunuz… Daha sosyalleşebildiğiniz bir zaman dilimi ama yoğun tempolu çalışan çoğu insan sanırım dinlenmeyi veya çocuklarına hafta içi ayıramadıkları zamanı ayırmayı daha çok tercih ediyorlar. Kısacası hafta içinin farkını kapatmaya çalışıyoruz. Çok ilginç bir döngü değil mi? iyi çocuklar yetiştirmek istiyoruz, herkes yeni neslin ne kadar çok okuduğunu, daha bilinçli olduğunu, her şeye dikkat ettiğini falan söylüyor… Gerçekten neye ne kadar zaman ayırabiliyoruz acaba? Durup düşünmek gerek. İyi plan yapmak ve plana uymak gerek…
Çok istememe rağmen bir türlü yazamadım ama bugün bilgisayarın başına çok kararlı oturdum. Aslında bu konuyu yazmak epeydir planladığım, kafamda kurguladığım bir konuydu. Peki neden bu konu ? Ana sebebi aslında çok basit birbirini anlayamama, dinlememe, eleştirme, dalga geçme, küçümseme, çözümsüzlüğe sürükleme… bu listeyi daha uzatabilirim ama özetle iletişim kuramama olarak adlandırabilirim.
Kendimden örnekler vererek başlamak istiyorum. Ben Y kuşağıyım, yani ne demek Y kuşağı? 1980-2000 yılları arası doğan insanlar. Adını İngilizce’deki WHY kelimesinden almıştır. Y kuşağı sorgulayan yapılarından dolayı bu adın verildiği bilinmektedir. Açıklama çok net, sorgulayan kuşağın insanları. Çok da kolay insanlar değil sanki dimi ? Aslında anlayan insan için çok kolay insanlar ve hayatı kolaylaştıran insanlar da aynı zamanda. 🙂
Son 4-5 aydır kendime belli aralıklarla hayatın anlamı nedir diye soruyorum. Etrafımı gözlemliyorum, geçmişte yaptıklarımı hatırlamaya çalışıyorum, bir gün boyunca nelerle uğraştığımı düşünüyorum ve bu liste uzayıp gidiyor. Continue reading “Hayatı Anlamlandırmak…”→
Beden dili yaklaşık 10-15 senedir ilgi alanıma giren bir konu. Zaman zaman güncel ne gibi bilgiler yayınlanıyor diye yakın takibe alıyorum. Bu aralar yine radarıma girdi 🙂 Continue reading “Beden Dili Bilsek mi Bilmesek mi?”→
13 Mart 2016 saat 18:44’te blog yazımın başlığı güle eğlene Budapeşte iken 18:45’te aldığımız dehşet haber ile Kalbimiz Kapkara #Ankara’ya dönüştü. Dehşet haberi aldığımızda zamanı 18:44’e sabitlemek istedim. Yanlış haber olmuş olsun lütfen diye geçirdim içimden. Ama kabullenmesi zor gerçek ortadaydı. Continue reading “Kalbimiz Kapkara #Ankara”→
Yıllardır Prag’a gitmek istemişimdir ama bir türlü fırsatım olmamıştı, kısmet eşim ve Tuna ile birlikte gitmekmiş. Farklı ülkeleri, kültürleri ve tatları görmeye bayılan bir çift olarak Prag maceramız Tuna ile daha da heyecan dolu oldu. 🙂 Çevremizdeki bir çok kişi 9 aylık bebekle hem de Şubat ayında Prag mı, soğuk olmaz mı, bebek hastalanmasın tadında birbirinden şahane sorular yöneltse de biz valizimizi topladık ve koyulduk yola. Continue reading “Doyasıya Prag :)”→
Hayatın her anı bir eğitim aslında ama bu eğitimin temeli ne kadar iyi ve erken atılırsa o kadar sağlam olur der büyüklerimiz. Çocuk yetiştirmek dünyanın gerçekten en özveri isteyen işi. Biz ebeveynlere çok iş düşüyor.
Güzel günler hızla geçerken çalışan anne sınıfına girmenin heyecanı içerisindeyim son 2 haftadır. Tuna ile evde olmak harikaydı ama işe başlamakta iyi geldi açıkçası. İşe başlamadan Tuna’nın eğitimi için araştırma içerisine girmiştim. Doktoru ile sohbet ederken konu konuyu açtı ve bir eğitim seti aradığımı söyledim. İyi ki de sormuşum, doktorumuz tavsiyesi ile karşımıza adım adım (www.adimadim.com) eğitim seti çıktı. Hemen internet sitesine girdim ve incelemeye başladım. Adım Adım, çocuğun aylık dört temel (zihinsel, dil, motor, duygusal/sosyal) gelişimini destekleyici etkinlikleri içeren bir eğitim seti. 9. aydan 48. ay’a kadar çocuğun gelişimini oyun ile geliştirecek şekilde oluşturulmuş.